Yeni doğmuş bir bebekken dünyayı bir yetişkin gibi algılayamayız. Genetik faktörler birçok konuda etkili olsalar da deneyimle dünyayı algılar ve kategorize ederiz. Dünya bizim için karmaşık bir yerdir ve onu anlamak için mümkün oldukça basitleştirmeye, benzerleri bir araya koymaya ve farklı olanları ayırmaya çalışırız. Dünyayı bu şekilde anladığımızı ifade eden çeşitli sistemler bulunmaktadır. (Örn; şemalar)
Her canlı gibi biz de tehlikelerden korunmaya programlanmışızdır. Beynimizin çalışma sistemi bizi hayatta tutmaya odaklıdır ve hayatta kalmak geri kalan her şeyden daha önemlidir. Bu sebeple henüz bebekken bile çeşitli stratejiler geliştiririz. Acıktığımızda, canımız yandığında ya da buna benzer olaylarda kendimizi ifade edecek bir dil aracı geliştirmiş olmasak bile ağlayarak bir ihtiyacımızın olduğunu belli ederiz. Çocukluk çağında bu stratejiler genişler ve bakım aldığımız kişilere olan ihtiyacımızdan dolayı farklı birçok yöntem geliştiririz.
Tüm bunlar olurken kendimize, hayata ve geleceğe dair çeşitli yargılarımız oluşur. Bu yargılar hayattaki stratejilerimizi etkiler ve bu şekilde davranışlarımızı belirler. Çocukken sevildiğimizi sadece uslu durduğumuzda hissetmemize sebep olan insanlar yanımızdaysa “Sevilmek için uslu/uyumlu olmalıyım.” inancını öğrenmişizidir. Ve evet belki bu çocukluk çağında sevilme ihtiyacımızı karşılamamızı sağlayan uygun bir stratejiydi. Yetişkin hayatımıza bu inancımızı taşıdığımızda sevilmek için kendi isteklerini görmezden gelen, belki sınır koymakta zorlanan ve başkalarına boyun eğen bir insan haline gelmiş olabiliriz. Bizi çocukken hayatta tutan bu stratejilerin çoğu yetişkin hayatımızda artık bize hizmet etmez hale gelirler. Alternatif bir çözüm bulamadığımız bir çocukluk dönemi geçirmek bizi alternatifi olmadığını düşünen yetişkin haline getirmiş olabilir.
Dünya denen bu karmaşık yere, kendimize, diğer insanlara ve belki de neredeyse her şeye dair yargılarımız var. Mindfulness’ın temel tutumlarından olan “yargılamamak” ilkesi her şeye dair yargılarımız varken hayatımıza neden girmeli ve nasıl girecek?
Yargılarımız kendimizi, başkalarını ve dünyayı kendi gözlüğümüzden görmemizi sağlar. Bu gözlük olanı olduğu gibi algılamamıza engel olur. Zihnimiz olan şey’i görmek yerine olan şey ile ilgili yorum yapmakla, geçmiş deneyimlerimizle yeni deneyimimizi anlamlandırmaya çalışmaktadır. Bu yorumlar o kadar hızlı gelirler ki onları çoğunlukla fark edemeyiz ve doğru olup olmadığına bakmadan öyleymiş gibi kabul ederiz. Gözlüğümüzün camları ne renkse geri kalan şeyler de o renktir bizim için. Bu durum yaşamımızda farklı zorluklarla karşılaşmamıza sebep olabilir. Örneğin, kendimize dair bir değersizlik yargımız varsa bir başkasının sabah geçerken bize selam vermemesi bile zihnimiz için bizim değersizlik yargısına yönelik bir kanıt olarak toplanabilir. O sırada zihnimizden şöyle şeyler geçebilir: “Ben kimim ki bana selam verecek? Bir selamı bile çok görüyor. Kesin onun hoşuna gitmeyecek bir şey yaptım, onun gözündeki değerimi kaybettim…”. Buna benzer birçok örnek sıralamak mümkün hale gelecektir. Peki aslında buradaki ham deneyim nedir? O yargı gözlüklerini bir kenara bıraktığımızda deneyim aslında bahsedilen kişinin bize selam vermemesidir. Deneyim bundan ibarettir, geri kalan her şey zihnimizdeki yargılar, yorumlar ve etiketlerdir. Zihnimizde dönen bu düşünceler de bizim o olaya karşı duygumuzu ve davranışlarımızı belirler. Sadece bir anda zihnimize hücum eden bu düşünce silsilesi doğru olup olmadığına bakılmaksızın bizi çok üzgün bir hale getirebilir, bahsedilen kişiye karşı davranışlarımızı etkileyebilir.
Doğduğumuzdan beri hayatı böyle algılarken bir anda bütün yargılardan kurtulmamız elbette mümkün değil. Mindfulness pratikleri zihnimizde olan ve biteni belirli bir mesafeden izleme imkanı sunar. Bu pratiklerde zihnimizden geçenleri gözlemler ve zihnimizin yargılarını, yorumlarını, etiketlerini fark ederiz. Zihnimiz hemen hemen her şey ile ilgili “iyi-kötü, güzel-çirkin, hoşa giden-hoşa gitmeyen” şeklinde etiketlemeler yapar. Nötr olan durumlar ise çoğunlukla fark edilmeyen şeyler olarak kalırlar. Bizler bu pratiklerde yargılarımızı görür, fark ederiz. Bir mindfulness meditasyonunda zihni gözlemlerken aklımızdan şöyle şeyler geçebilir: “Zihnimden bir sürü şey geçiyor, dikkatim dağılıyor. Bir meditasyonu bile doğru düzgün yapamıyorum.”, aklımıza gelen bu düşüncelerin içindeki yargıyı fark ettikten sonra bu yargının peşine düşmek ve sürüklenmek yerine, zihnimizi gözlemlemeye devam edebiliriz. Yargılarımız sebebiyle kendimizi tekrar yargılamak bizleri istemediğimiz döngülere sokabilir. Aynı örneği fark ettiği yargısını da yargılayan bir kişi üzerinden tekrar kuralım: “Bir meditasyonu bile yapamıyorsam ben zaten beceriksizim. Yine kendimi yargıladım, bu meditasyonda yargılarımı gözlemleyip gitmelerine izin verecektim, bunu bile yapamadım. Zaten neyi doğru yapıyorum ki?” derken zihin gözlemeyi bırakıp yargıların peşine düşebilir.
Yargılamama tutumu, tıpkı sporla beraber gelişen kaslar gibi, mindfulness pratikleriyle gelişmeye başlar. Çoğumuz başlangıçta yargılarımızı fark etmemiş ve fark ettikten sonra onları da yargılamaya girişmişizdir. Burada daha önce belki de hiç denemediğimiz bir yöntemi hayatımıza adapte etmeye çalışıyoruz ve bunu yapmaya öylesine alışığız ki bunu yapmamayı öğrenmek de elbette zaman alacaktır. Kendimize bu pratikler sırasında zihnin doğasının bu olduğunu ve bunda yanlış bir şey olmadığını hatırlatmak bize yardımcı olabilir. Gelen yargıyı fark edip peşine düşmeden zihnimizi izlemeye devam ettiğimizde yargılarımıza dair farkındalığımız artar ve bu farkındalık bize olaylar karşısında nasıl tepki vereceğimizi seçebileceğimiz bir alan açar.
Yaşanan bir olaya hızla tepki vermek alışık olduğumuz bir davranış türüdür. Bu tepkilerin çoğu otomatiktir, üzerine düşünecek bir fırsatımız bile olmadan sanki kendiliğinden geliverirler. Otomatik olan şeylerde seçme özgürlüğümüz yoktur. Alışkanlıklar, yargılar, yorumlar ve etiketler vardır. Bir anda olur ve biter. Olay ve durumlara böyle tepki vermek bizi istemediğimiz durumlarla karşı karşıya getirebilir. Bu sebeple zihni izlemeye başlamak, bu pratiği geliştirmek, bize yargılarımızın daha fazla farkında olma imkanı sunarken aynı zamanda otomatik bir tepki vermek yerine, tepkimiz üzerinde bir kontrol alanı sağlar.
Hayatta tamamen yargılamamak, zihnimizdeki bütün etiketleri sıfırlamak mümkün olmasa da bunları fark etmek ve genel geçer doğrular olduğunu düşünmemek, düşüncemizi incelemeye alan açmak ve bu sayede tepkilerimiz üzerinde kontrol sahibi olma imkanımızı artırır. Bu sayede içsel huzurumuzu sağlamamızda bize yardımcı olabilir. Geçmişten ya da gelecekten getirdiklerimiz yerine anda olanla, hayatın dengesini kaybetmek yerine dengede kalmamızı sağlayabilir.
2024-08-06 Anda ve Dengede