Bundan önceki yazıları okuduysanız mindfulness’ın ne demek olduğunu hatırlıyor olabilirsiniz. Biz yine de bir hatırlatma yapalım. Mindfulness, bilinçli farkındalık olarak Türkçe’ye çevrilmiştir. Dikkatimizi bilinçli bir şekilde odaklanmak istediğimiz şeylere getirmemiz olarak da tanımlayabiliriz. Bir tek dikkatimiz vardır ve bunu bilinçli bir şekilde kullanamıyorsak aslında hiçbir şeye dikkat edemiyor bile olabiliriz.
Şefkat acının olduğu yerde olur. Acımızın varlığı sebebiyle şefkat çalışırız, acımız yok olsun diye değil. Peki şefkatin mindfulness ile nasıl bir ilişkisi olabilir? Şefkat çalışabilmek için öncelikle bize acı veren o duyguyu fark etmemiz gerekir. Mindfulness burada bizim için harika bir yöntem olabilir. İçsel hava durumumuzu gözlemlemek için de bilinçli bir dikkate ihtiyacımız vardır. İçimizdeki acıya dikkatimizi bilinçli bir şekilde yönlendirip, “Benim şu an neye ihtiyacım var?” ya da “Burada bir acı var, bunu görüyorum. Peki kendime nasıl destek olabilirim?” diye sorarak şefkat yolculuğumuza başlayabiliriz.
Peki şefkat nedir? Paul Gilbert (2014), şefkati “Kendimizin ve diğerlerinin acılarına karşı duyarlı olabilme kapasitesi ve onu hafifletme ve önlemeye dair bağlılık.” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanımda şefkatin hem kendimize hem de diğerlerine yönelik olduğunu, şefkatin acının var olduğu yerde olduğunu, bu acıya karşı duyarlılığa ve bu acıyı hafifletmek ve önlemekle ilişkili olduğunu görebiliyoruz. Yani bu durumda diyebiliriz ki şefkat eylem gerektirir, bu eylem öylesine bir şey değildir, bu eylemde bilgelik vardır ve bundan bilgece bir eylem diye bahsedebiliriz. Bilgece bir eyleme geçmek de cesaret gerektirdiğine göre şefkat durağan bir süreç değildir.
Şefkat doğuştan kazandığımız bir yetenek değildir. Aksine geliştirilebilir bir beceridir. Bu durum bize şefkatle ilgili bir umut verir. Şefkat asla elde edemeyeceğimiz, ulaşamayacağımız bir durum olmaktan çıkar. Şefkat becerimizi, bunun üzerinde çalışarak geliştirmemiz, kendimize ve diğerlerine daha şefkatli yaklaşmamız mümkün demektir.
Çok sevdiğim bir hocamdan duyduğum bir cümleyi sizinle de paylaşmak istiyorum. “Şefkatte zorlanma, baskı yoktur.” Eğer şefkat duyduğumuzu düşündüğümüz için yaptığımız şeyler bizde bir baskı ve zorlanma yaratıyorsa bu şefkat değildir. Şefkat kolaylaştırır, bazen yatıştırır bazen de harekete geçirir. Bir itfaiyeci düşünelim. Bu itfaiyeci bir yangına müdahale etmek ve bu yangını durdurmak istiyor. Peki bu itfaiyeci, böyle bir durumda hiçbir şey düşünmeden o yangının içine mi atlıyor? Yoksa önce kendi güvenliğini sağlayacak önlemler mi alıyor? Yangını söndürecek kaynağının olup olmadığını mı kontrol ediyor? Peki bu itfaiyeci, kendini ateşten koruyacak ekipmanları giymese, yangını söndürecek kaynağı yokken bu yangının ortasına atlasa, o zaman ne olur? Bu yangından kendi zarar göreceği gibi gerçekleştirmek istediği müdahaleyi de gerçekleştiremez. Şefkat de böyledir. Kendi sınırlarımızı ve kaynaklarımızı gözetmeden gerçekleştirdiğimiz hiçbir eylem bilgece ve şefkatli değildir.
Çok sevdiğimiz birini ya da şefkat duyduğumuzu düşündüğümüz birini getirelim aklımıza. Bu kişinin bir acısının hafiflemesi için yaptığımız bir eylemi düşünelim şimdi de. Bu eylemi şefkatli bir eylem olarak tanımlayacak nitelikleri barındırıp barındırmaması yönünden ele alalım:
- Siz bu eylemi gerçekleştirmek için bir baskı hissettiniz mi? Bu baskı her zaman kolayca fark edilmeyebilir. Bu baskıyı hissedip hissetmediğimizi anlamak için şu soruları sorabiliriz: “Onun acısını hafifletmek, onun acısını sonlandırmak için böyle yapmalıyım.” diyor muyuz? “Bu acı karşısında muhakkak bir şey yapmam gerekiyor.” şeklinde bir düşüncemiz var mı? Burada kurduğumuz -meli/-malı içeren cümleler ya da düşünceler, bu durumun bizim için bir gereklilik olduğuna işaret eder. Gereklilikler bir eylemi gerçekleştirmekle ilgili bir baskı unsuru olabilir. Buna benzer düşüncelerin birçok sebebi olabilir. Karşımızdaki kişi bizi destekleyen biri olabilir, bir yakınımız olabilir, kendimizi borçlu hissettiğimiz biri olabilir, hatta ben yardım etmezsem bu durumu halledemez diye düşündüğümüz biri bile olabilir. Ama bütün bu düşünceleri kaldırdığımızda, hala bu duruma karşı şefkatle yaklaşmak istiyor muyuz? Hiçbir zorunluluk, gereklilik, borçlu olma durumu ya da kaybedeceğimizi düşündüğümüz bir ilişki, bizden geri alınacak bir sevgi olmadan da ben bu duruma şefkatle yaklaşır mıydım diye düşünebiliriz. Ben bu şefkatli bilgece eylemi gerçekten hiçbir gereklilik olmadan yapıyorum diyorsak, burada bir baskı yoksa ikinci adıma geçebiliriz.
- Ben bu eylemi gerçekleştirirken güvende miyim? Bu eylemi gerçekleştirmenin bendeki karşılığı nedir? Ben bu eylemi gerçekleştirirken herhangi bir zarar görecek miyim? Yaptığımız her eylem bir çaba ve enerji gerektirir. Bu eylemler bazen dış kaynaklar gerektirirken bazen de iç kaynaklar gerektirir. Ben, kendi kaynaklarımın yeterliliğini kontrol ettim mi? Ben bu acı karşısında kendi yangın ekipmanlarımı giydim mi? Bu sorular da eylemimizin bilgece bir eylem olup olmadığı hakkında bize bilgi verecektir. Kendimizi zorlanacağımız durumlara sokarak gerçekleştirdiğimiz eylemler şefkat barındırmaz. Çünkü şefkat zorlanma ve baskı barındırmaz.
Bir acıyı dindirmekle ilgili bir eylem gerçekleştirmek istediğimizde bu iki adımı uygulayabilir ve eylemimizin nasıl bir eylem olduğuna dair fikir edinebiliriz. Kendinden vermek, kendini feda etmek, ancak sana yetecek ya da sende bile olmayan kaynakları başkası için harcamak bilgece bir şefkat eylemine işaret etmez. Fakat kendimize şefkatle yaklaşmadığımıza işaret edebilir.
ŞEFKAT BİZİM BAHÇEMİZ, KENDİMİZİ BU BAHÇENİN DIŞINDA BIRAKMAYALIM.
2024-05-16 Anda ve Dengede